YARGITAY Ceza Genel Kurulu
2017/769 E.
2019/48 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 414-453
Davacı …’nın, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan beraatine karar verilmesinden sonra, bu suçtan dolayı tutuklulukta kaldığı süre nedeniyle 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminatın davalı … Hazinesinden tahsili talebiyle açtığı davada, talebin kısmen kabulü ile 1.489 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2012 tarihli ve 262-123 sayılı hükmünün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 07.10.2013 tarih ve 16216-22757 sayı ile;
“Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine bu ölçütlere uymayacak miktarda fazla manevi tazminata hükmolunması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 27.12.2013 tarih ve 414-453 sayı ile;
“Manevi zararın ‘şahsiyet hakkında tecavüz sebebiyle duyulan elem, acı ve ızdırap’ olduğu doktrin ve uygulamada kabul gören tanımdır. Manevi tazminat miktarının tesbitinde objektif bir ölçüt bulunmamaktadır. Ancak, davacının sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre vb hususlar da gözetilerek sebepsiz zenginleşme doğurmayacak şekilde hak ve nasafet kurallarına uygun, makul ve makbul bir miktarın tesbiti gerekmektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bozma gerekçesi de aynı hususları dikkate alarak manevi tazminatın miktarının fazla belirlendiğini hükmetmiştir. Aynı bozma gerekçesinde yerindelik ilkesine aykırı davranmama anlamında herhangi bir miktar belirlememiştir. Somut olayda davacı, tutuklu kaldığı 118 gün için 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkeme, bu talep üzerine 1 TL ile 100.000 TL arasında değerlendirme yapacaktır. Önceki karar gerekçesinde de Mahkememiz davacının ekonomik ve sosyal durumunu ön plana çıkarmış, bu meyanda olay tarihlerinde 35 yaşında, evli, iki çocuklu, düzenli işi olan davacının uzun süre tutuklu kalmasının aile ve sosyal çevresi üzerindeki olumsuz etkisi, tekrar iş bulmakta zorluk çekmesi, sosyal hayata uyumda zorluk çekmesi gibi hususlar da talebinin 1/5 inin karşılanmasının hak ve nesafete uygun olacağı, ayrıca ülkemizin ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla asgari geçim endeksi ve açlık sınırları gibi veriler de nazara alındığında tespit edilen 20.000 TL kişinin malvarlığına önemli bir katkı sağlamayacağından kişinin zenginleşmesine araç olmayacağı düşünülmüştür. Keza, gerek manevi tazminat miktarlarının belirlenmesinde, gerekse Ceza Muhakemesindeki TCK’nın 61. maddesine göre ceza miktarının belirlenmesinde alt ve üst sınırlar hesabı yapılırken yargılamayı yapan ilk derece mahkemelerinin uygun gerekçe kapsamında hareket edeceği ve takdirinde olacağı düşünülmüştür.
O hâlde ve dosyada toplanan tüm delillerden;
Önceki kararımızda belirtildiği üzere, davacının uyuşturucu ticareti suçu nedeniyle gözaltına alınıp 05.11.2010 tarihinde tutuklandığı, daha sonra yargılandığı davada beraat ettiği ve 02.03.2011 tarihinde tahliye olduğu, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/39 E 2011/245 K sayılı davacı yönünden 17.05.2011 tarihinde kesinleşen dosya ve karar içeriğinden anlaşılmakla, CMK’nın 141-142 maddeleri anlamında davacının maddi ve manevi tazminat hakkı bulunduğu, davacının sabit ve belgeye dayanan işi olmadığından bilirkişi Musa Karslı’nın asgari ücret tarifesine göre hesaplamış olduğu 1.489 TL maddi tazminat ile manevi tazminatta kişinin zenginleşmesi esas alınmayacağından ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla tutukluluk süresiyle uyumlu olduğu düşünülerek mahkememizce takdir edilen 20.000.-TL manevi tazminatın davacıya verileceği, fazlaya ilişkin talebin reddedileceği yolunda kanaat oluştuğu,” gerekçesiyle bozma kararına direnmiştir.
Direnme kararına konu hükmün de davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2014 tarihli ve 53711 sayılı maddi tazminat yönünden “onama”, manevi tazminat yönünden “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 522-783 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.03.2017 tarih ve 79-2165 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; davacı lehine haksız olarak tutuklu kaldığı süre için hükmedilecek manevi tazminatın miktarına ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Davacının, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 05.11.2010 tarihinde tutuklanıp 02.03.2011 tarihinde tahliye edildiği, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 06.05.2011 tarih ve 39-145 sayı ile atılı suçu işlediğine dair mahkûmiyetini gerektirir yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 17.05.2011 tarihinde kesinleştiği,
Davacı vekilinin, 05.08.2011 havale tarihli dilekçesi ile; davacının tutuklandığı tarihte aylık 700 TL maaşla garson olarak çalıştığını, tutuklanması nedeniyle işine son verildiğini ve hâlen işsiz olduğunu, herhangi bir gelirinin bulunmadığını, tutuklandıktan sonra aile ve arkadaş çevresinde çeşitli ithamlara maruz kaldığını, boşanmanın eşiğine geldiğini belirterek davacının haksız yere tutuklandığı gerekçesiyle 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu,
Davacı vekilinin 09.02.2014 tarihli oturumda; davacının tutuklandığı tarihte çalışmakta olduğu iş yerinin daha sonra kapanması nedeniyle müvekkiline ait belgeleri temin edemediklerini belirterek kazanç kaybının asgari ücret üzerinden hesaplanmasını talep ettiği,
Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünden emekli şube müdürü bilirkişi tarafından, davacının tutuklu kaldığı günlere tekabül eden kazanç kaybının 1.488,55 TL olarak hesaplandığı,
Kolluk görevlilerince yapılan araştırma sonucu düzenlenen 29.09.2011 tarihli mali ve sosyal durum araştırma formunda; 1975 doğumlu, evli, iki çocuklu, ilkokul mezunu olan davacının, 120 TL kira karşılığında bir gecekonduda oturduğu, serbest çalıştığı, aylık gelirinin 800 TL olduğu, üzerine kayıtlı taşınır veya taşınmaz mal bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,
Yerel Mahkemece, davacının taleplerinin kısmen kabulü ile 1.489 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın davalı … Hazinesinden alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasası’nda düzenlenmiş, 30. maddesinde yakalama ve tutuklamanın hangi hâllerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir.” hükmü yer almıştır.
1961 Anayasası’nda yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun’un 1. maddesinde 7 bent hâlinde, tazminatı gerektiren hâller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm 18.01.1991 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.
Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasası’nda da sürdürülmüş ve 19. maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hüküm bu kez 17.10.2001 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Devletimizin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hâllerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş ve maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması hâlinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilerek, bireyin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesiyle 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanun’un Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin şartları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması, 144. maddesinde de tazminat isteyemeyecek kişiler düzenlenmiştir.
5320 sayılı Kanun’un 6. maddesinde yer alan;
“(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmü uyarınca somut uyuşmazlığın, davacının tutuklandığı tarih de göz önünde bulundurularak 5271 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda çözülmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası davacının tutuklandığı tarih itibarıyla;
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
Şeklinde düzenlenmiş, koruma tedbirleri nedeniyle tazminatın hangi hâllerde isteneceği on bent hâlinde sayılmış, 30.04.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle anılan fıkraya “k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,” bendi eklenmiş, fıkranın son cümlesinde de kişilerin koruma tedbirleri nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten talep edebilecekleri belirtilmiştir.
Maddi tazminat ile davacının malvarlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödediği avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması nedeniyle duyduğu elem, keder, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir.
Bu aşamada uyuşmazlık konusuyla ilgisi nedeniyle manevi tazminatın belirlenme yöntemi üzerinde de durulması gerekmektedir.
Manevi zararın tümüyle giderilmesi imkânsız ise de belirlenecek manevi tazminat kişinin acı ve ızdıraplarının dindirilmesinde, sıkıntılarının azaltılmasında etken olacaktır. Bu nedenle manevi tazminata hükmedilirken kişinin ceza infaz kurumunda kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler dikkate alınarak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır bir miktar olmasına özen gösterilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
1975 doğumlu, evli, iki çocuklu, ilkokul mezunu olan, tutuklandığı tarihte garson olarak çalışan ve uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 118 gün tutuklu kaldıktan sonra bu suçtan beraat eden davacının sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu ve ceza infaz kurumunda kaldığı süre, davacıya atılı suçun niteliği, tutuklamanın üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve haksız tutukluluğun gerçekleştiği tarihteki paranın satınalma gücü de göz önüne alındığında, davacı lehine hükmolunan 20.000 TL manevi tazminatın makul olmayıp fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.12.2013 tarihli ve 414-453 sayılı direnme kararına konu hükmünün, davacı tarafından tutuklu kalınan süre nedeniyle açılan tazminat davasında hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.01.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Ankara avukat, ankara ceza avukatı, Avukat Mustafa Karataş, avukat mustafa karataş ankara barosu, haksız gözaltı, haksız tutuklama, haksız tutuklama tazminat, tazminat, tazminat avukatı ankara, uyuşturucu madde, uyuşturucu madde kullanımı, uyuşturucu madde ticareti, yargıtay, yargıtay ceza genel kurulu
Güncel içtihatlar HAKSIZ TUTUKLAMA NEDENİYLE HÜKMEDİLECEK MANEVİ TAZMİNAT MİKTARININ BELİRLENMESİ
T.C
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
ESAS NO: 2018/6747
KARAR NO:2019/1146 K.
KARAR TARİHİ: 28/01/2019
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık, görevi yaptırmamak için direnme
HÜKÜM : Mahkumiyet
>KOLLUK KUVVETİNE YAKALANMAMAK İÇİN KAÇAN ŞÜPHELİLERİN KAÇMASI GÖREVLİLERE DİRENME SUÇUNU OLUŞTURMAZ.
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1- Sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olarak Av. …’ın temyiz isteminin incelenmesinde;
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 18.03.2008 tarih ve 9-7-56 sayılı kararında açıklandığı üzere, kovuşturma evresinde kendisine zorunlu müdafii atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda zorunlu müdafiiye yapılan tefhim ve tebliğlerin kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayacağı cihetle; sanık …’in soruşturma aşamasında Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusu sırasında hazır bulunan ve mahkemece de müdafiiliği devam ettirilen Av. …, sanık hakkında kurulan hükümleri temyiz etmiş ise de, sanığın savunması sırasında, müdafii istemediğini beyan ettiğinin ve sanığa zorunlu müdafii atanmasının da gerekli olmadığının anlaşılması karşısında; Av. …’ın sanık hakkında kurulan 15.02.2013 tarihli mahkumiyet hükümlerini temyize hak ve yetkisi bulunmadığından hükmü temyize yetkisi bulunmayan Av. …’ın temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olarak sanık …’in temyiz istemi ile sanıklar …, … ve … hakkında hırsızlık ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olarak sanıklar müdafiinin temyiz isteminin incelenmesinde;
- a) Sanıkların, suç tarihlerinde gece vakti plakası tam olarak tespit edilemeyen Fiat Linea marka araç ile müştekiler … ve …’nın dükkanlarının bulunduğu … Köyü ile …. Köyünde bulunduklarının iddia edildiği ve tanık …’in 28.12.2010 tarihinde gece saat 01.15 sıralarında….Köyünde iken bahse konu araç içerisinde olup kendisine adres soran kişi olarak sanık …’i soruşturma aşamasında teşhis ettiği olaylarda; bahse konu aracın anılan köylerde bulunduklarına dair kamera görüntülerinin çözümünde aracın tam olarak plakasının tespit edilemediğinin, görüntü kalitesinin düşük olması sebebiyle araç içindeki şahısların da kimliklerinin tam olarak belirlenemediğinin ve tanık …’in 07.06.2011 tarihli duruşmadaki anlatımında Fiat Linea marka araçta kaç kişinin olduğunu göremediğini ve kendisine adres soran kişinin simasını da hatırlamadığını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında; tüm aşamalarda atılı suçlamaları kabul etmeyen sanıkların savunmalarının aksine atılı hırsızlık suçlarını işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerin neler olduğu karar yerinde açıklanıp tartışılmadan yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
- b) 5237 sayılı TCK’nın 265. maddesinde “görevi yaptırmamak için direnme” başlığıyla“seçenekli hareketli”ve “amaçlı bir fiil” olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının “cebir veya tehdit” şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı göz önüne alındığında; sanıkların, 11.01.2011 gecesi kullandıkları araç ile hırsızlık olayının faillerinin bahse konu araçta bulunduğu yönündeki ihbar üzerine müşteki jandarma görevlisi … tarafından durdurulmak istendiklerinde müşteki tarafından tedbir amaçlı olarak yola konan dubalara çarpmadan başka bir ara yola girerek oradan kaçtıkları, daha sonra kovalamacanın devam ettiği ve müşteki jandarma görevlisinin ekip aracını yan çevirerek yolu kapatmak istediği ancak sanıkların müştekinin yanından manevra yaparak yolun açık olan kısmından yine araçla kaçtıklarının anlaşıldığı olayda, sanıklar …, … ve …’in hangi eylemleri gerçekleştirdiğinin kabul edildiği, bunların ne surette direnme suçunda aranan cebir veya tehdit unsurlarına vücut verdiği, hangi kanıtlara dayanılarak hüküm kurulduğu tartışılıp gösterilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve … müdafii ile sanık …’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan nedenlerle kısmen istem gibi BOZULMASINA, 28/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.